|   | 
 
| 
| 
			
			
			
				
				
					iste ask boyle
  
 Saat  kaç acaba? Nerdeyse sabah olacak. Bir türlü uykuda tutmuyor. Dön dön  belim ağrımaya başladı. Yaşımızda geçti zaten. Hem kim sana o kadar  erken yat dedi ki? Yetmiş yaşındaki adam kaç saat yatabilir? İyice de  terlemişim.Yorganı da atamıyorum ki. Sabah sabah soğuk almayalım. Bu  yaşlı beden o kadarda dayanıklı değil. Güneş birazdan doğar. Kalkıp seyretsem nasıl olur? Uzun zamandır  seyretmemişim, karım öldüğünden beri...O günde uyku tutmamıştı gözümü.  Bir başıma kalmıştım bu dünyada. Sanki konuşabileceğim tek bir insan  kalmamıştı çevremde. Onun için hiç üzülmüyordum oysa ki. Belki bazen  boğazıma bir şeyler takılıyor, gözlerimden yaşlar süzülüyordu; fakat o  anlarda bir tanecik karım aklımın ucundan bile geçmiyordu. Neden  ağladığımı bilmiyordum ama sabahlara kadar uyuyamıyordum.
 
 Şöyle bir kalksam, kapıya otursam, dışarının havasını içime çeksem ne olur sanki. Hiçbir şeyde olmaz. İşte böyle...
 
 Hava aydınlanmaya başlamış. Şöyle derin bir nefes. Evet, bir nefes içimi  ancak bu kadar serinletebilirdi. Ayaz içime işliyor. Ufuğu karşıma alıp  otursam. O günlerdeki gibi...
 
 Öldüğü gün yine sabaha karşı, doğuya karşı oturmuştum. Güneşin ilk  ışıkları nasılda umut vermişti bana. Sanki arkamdan yaklaşacak, ellerini  omuzlarıma koyacak, sonra sıkıca bana sarılıp üşüyen omuzlarımı  ısıtacaktı. Nefesini duyabiliyordum ensemde.Ağlamaklı nefes alıyordu.  Saki ben arkamı dönsem kaçar gider diye bir duygu vardı içimde. Bir  türlü cesaret edipte bakamadım. Ama o umutlar boşaymış. Boş hayaller  kurmuşu kendimce. Avutmuşum kendimi. Hiç gelmedi, ısıtmadı bedenimi  bugüne kadar.
 
 İşte, ufukta parlak bir nokta belirdi. Tırmanmaya başladı cengaver.  Birazdan bütün bedenini meydana serer. İnsan bakamaz o ihtişamına, kör  olur. Ne kadar çok aydınlığa uzanırsan, ardından o kadar karanlık verir  hayat sana.
 
 İhtiyar bunak? Ne gerek var sabah sabah kafanı o kadar meşgul ediyorsun.  Ne gereği var şimdi geçmişi anmanın.Git, git uzan sıcak yatağına.  Rahatına bak. Kapat gözlerini, hiçbir şey düşünme.
 
 Bacaklarımda yoruldu. İki adımlık yolu zor yürüyorum.Göğsüm sıkışıyor,  zor nefes alıyorum. Off , insan ancak sıcak bir yere girdiğinde  dışarının soğuğunu anlayabiliyor.Yorganım değişmiş mi ne? Sanki daha  kalın, daha ağır ...Sıcak, uykumu getirdi. Kollarım, bacaklarım  ağırlaştı, göz kapaklarım ağırlaştı...
 
 Aman! Birden göğsümde müthiş bir acı hissettim. Sanki binlerce iğne  kalbime batıyor. Bağırmaya çalışıyorum, birilerini çağırmaya çalışıyorum  ama olmuyor.yardım edin!dedim zorla, ama duyan olmadı.  Söylemedim...Sesim çıkmadı.Büyük bir acı var göğsümde.Doğrulamıyorum.  Göğsüm şişiyor sanki. Üşüyorum. Ayaklarım, ellerim buz kesildi birden.  Hissedemiyorum neredeyse. Vücudumda kan kalmamış sanki. Hepsi göğsüme  dolmuş, beni sıkıştırıyor. Nefes alamıyorum bir türlü. Her taraf  kararıyor. Hayır hayır, güneş yeni doğmuştu. Gözlerim kararıyor,  göremiyorum. Göğsüme çuvaldızlar batıyor sürekli. Soğuk. Acı çekiyorum.
 
 Ellerim...Yumruğumu sıksam kan dağılacak gibi geliyor. Hırıltılar  duymaya başladım. Kimden geliyor bu ses. Yumruğumu bir  sıksam...Ellerim,avuçlarım şişmiş sanki. Parmaklarım kapanamıyor.
 
 Kendime acıyorum. Ne hale düştüm birden. Acılar  içindeyim.Hissedebildiğim her yerim yanıyor. Boğazım tıkanmış, yüzüm  şişmiş sanki.
 
 Olamaz! Ölüyor muyum yoksa? Bunu düşünür düşünmez tüylerim diken diken  oldu. Ürperdim.Göğsümdeki acı giderek artıyor. Hareket edemiyorum,  göremiyorum, nefes alamıyorum, dayanamıyorum...
 
 Bütün acılar birden dindi. Rahatlığa kavuştum birden. Kendimi çocuk gibi  hissediyorum. Yerimden bir kımıldasam balon misali uçarım gibi geliyor.  Gözlerim artık görüyor. Bulanık görüyorum her tarafı, hayal gibi, rüya  gibi. Derin bir nefes almak istedim. Saçma gelebilir ama gerek yokmuş  gibi geliyor bana.
 
 Daha mutlu oldum, kaygılarım kayboldu birden. Hafifledim. İçim ürpererek bedenimden ayrıldım. Rahatladım, öldüm...
 
 Arkamda olduğunu biliyordum...
   
 
 |  |  
|  |  
 
|  |  
|  |   |  |  |